Hisar Hospital Intercontinental Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Asya Armağan bebeklikten çocukluğa geçiş süreci hakkında bilgilendirdi.
Henüz olgunlaşmamış, özel bir yapıda dünyaya gelen insan yavrusu, ilk aylarda anne babasına çok yakından bağımlıdır; onların korumasından yoksun kalırsa yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Bu dönemde bebeğin, zararlı olabilecek tüm etkilerden uzak, mutlaka koruyucu bir ortama yerleşme ihtiyacı vardır. Yaşamın ilk yıllında bebekler, tehlikelerden uzak ama aynı zamanda zengin, besleyici bir ortama ihtiyaç duyarlar. Bebeğin süt ve diğer besinler kadar, temiz havaya, gözü besleyen ışığa, kulağı besleyen sese, dokunma ve okşanmaya, hareket etmeye de ihtiyacı vardır. Bebek, bütün bu besinleri alır, soğurur, özümserken, fiziksel ve ruhsal yönden de gelişimini sürdürür. Her çocuk doğuştan getirdiği özelliklerle birbirinden farklıdır. Bu nedenle her bir çocuğun ihtiyaçlarına özel olarak uyum sağlamamız gerekir. Güvenilir bir şekilde varlığımızı hissettirerek, tutarlı bir şekilde, bebeğe, canlı, esnek ve insani bir ilişki sunarız, bu da bebeğin kendini güvende hissetmesini sağlar. Küçük bebekler, beslenmeye, temizlenmeye, hareket ettirilmeye, uygun sıcaklıkta tutulmaya, gürültüden korunmaya, kendiliğinden ortaya çıkan hallerine bizim tarafımızdan anlam verilmesine ihtiyaç duyarlar. Yeterince iyi bakım sonucunda oluşan güven sayesinde bebek tamamen kendisine ait kişisel bir hayat yaşamaya başlar. Bu aynı zamanda annesiyle olan ikili ilişkiden çıkıp ayrı bir varlık olarak kendisini hissetmeye başlamasını da müjdeler. İlk haftalarda ve ilk aylarda desteklenmedikleri, korunmadıkları takdirde ise gelişimleri sekteye uğrar. Başlangıçtaki koruma evresinin ardından anne yavaş yavaş dünyaya kapıları açar ve küçük çocuk şimdi kendini özgürce ifade etme ve dürtüsel eylemlerde bulunma yönündeki her fırsatı değerlendirmeye başlar. Çocuğun, güvenliğe ve denetime karşı verdiği bu savaş bütün çocukluk boyunca sürerken, denetim gerekli olmaya devam eder.
Zorluklar, engeller ve yapılan hatalar çocuğu hayata hazırlar.
Birinci yılın sonlarına doğru bebekler, nesneleri elleriyle tutma, emekleme gibi becerileri kazanmış, muhtemelen adım atabilir hale gelmişlerdir. Bu etkin gelişmeler sonucu küçük çocuk, çevrenin edilgen alıcısı olmadığını, çevreyi keşfedebilecek kadar yer değiştirebildiğini sevinçle fark eder. Zamanla, hareket etmenin verdiği zevk ve bilinmeyene karşı duyduğu merakla annesinin kollarını terk ederek; odasını, evi sonra bahçeyi ve sokağı keşfetmeye başlar. Bu dönemde çocuk yaşadığı çevrenin sınırlarını bilmediğinden, gücünün sınırsızlığına inanır. Bazı durumlarda düş kırıklığı yaşayabilir. Çünkü çocuk, serüvene başladığı bu korunmasız ortamda bazı engellerle karşılaşır. Ateşe dokunmak isterken ya da sıcak sütünü içmek isterken canı yanabilir, kuyruğunu çektiği bir kedi tarafından tırmalanabilir, koşarken ayağına takılan taş yüzünden düşebilir veya oyuncağını elinden almak istediği arkadaşı tarafından tartaklanabilir. Bunun üzerine çocuk, birden bire kendisine düşman olarak algıladığı bu ortamla ilişkisini kesmeye ve başlangıçta kendisini koruyan, kollayan sığınağına doğru geri çekilmeye başlar. Artık annesinin kollarındadır. Bir süre sonra yatışmış ve güç kazanmış şekilde tekrar yola koyulur, keşfe devam eder. Bağımsızlık arzusu ile bağımlılığı uzatma gereksinimi arasında kararsız kalan, çatışma yaşayan çocuk bir yandan da bulunduğu ortamı genişletir. Çocukların ebeveynlerinden ve evlerinin bir parçası olmaktan gittikçe uzaklaşarak daha geniş bir dünyanın bireyleri haline gelmelerini sağlayan tüm davranışlarına bir miktar kaygının eşlik etmesi doğaldır. Engeller ve acı veren yaşantılar çocuğa, tepkilerini erteleyebilmesini ve arzuladığı nesnelerden uzak durabilmesini öğretir. Bu nedenle büyük riskler taşımayan durumlarda çocukları engellemek yerine onların küçük fiziksel zararlar görmesi pahasına keşfetmelerine izin vermek yararlı olacaktır. Düştükçe dikkatli olmayı ve zamanla kendini korumayı öğreneceklerdir. Zorluklar, engeller ve yapılan hatalar çocuğu hayata hazırlar. Çünkü her çatışma öğretici bir deneyimdir ve her engel gelişim için bir fırsat sunar.
Annenin kaygısı çocuğa da geçer!
Bazı çocukların yeni adımlar atmalarını olanaksız hale getiren kişisel güçlükleri olabilir. Bu durum yardım almayı gerektirebilir. Bazı durumlarda ise çocuğun ayrılması, dış dünyaya açılmasıyla ilgili ebeveynler güçlükler yaşayabilir. Bir yandan ebeveynler çocuklarının büyümesini, korunaklı alandan dışarı çıkmasını, okula gitmesini, dünyalarını genişletmesini isterler. Diğer yandan, daha derinlerde ise gitmesini, ayrılmasını düşünmek bile kaygılandırır. Çocuklar bunu kolaylıkla sezerler ve aileden uzaklaşma düşüncesi onlarda da kaygı yaratır ve ürkütür. Çocuğu kendi büyüme çizgisi içinde izlemek ve büyümenin her evresinde gereken koruyuculuğu ve özgürlüğü dengeli bir şekilde çocuğa sunmak, ebeveynlerin esnek olmasını gerektirir. Çocuklar ebeveynlerine güvenip güvenemeyeceklerini öğrenmeye ihtiyaç duyarlar. Özellikle ergenler, tüm güvenlik önlemlerini, kuralları, düzenlemeleri sınarlar. Belki de ergenler, içlerinde hissettikleri yeni ve güçlü duygularla baş edebilmek için dışsal bir denetimin varlığını bilmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Ama ergenler aynı zamanda bu denetimi yıkabileceklerini kanıtlamak ve kendi özgün kimliklerini oluşturmak zorundadırlar. Arkadaşlığın birinci derecede önem taşıdığı bu dönemde gencin arkadaşlarıyla birlikte olmak, ev dışında onlarla görüşmek istemesi ebeveynleriyle arasında yaşadığı temel çatışmalardan birisi haline gelir. Gencin arkadaşlarıyla tanışmak, ebeveynlerin çocuklarıyla ilgili yaşadığı kaygıları yatıştırması açısından yararlı olabilir. Ebeveynler tarafından onaylanmayan arkadaşlıklarda gence, arkadaşının olumsuz yönlerini görmesi için zaman ve olanak tanımak yapıcı bir tutum olur. Belirli saatler, gruptaki arkadaşların tanınması, dışarı çıkmak için okul ödevlerinin ihmal edilmemesi, harçlığını kullanabilmeyi öğrenmesi gibi konularda gençlerle karşılıklı konuşarak birlikte kararlar alınabilir.
Sağlıklı çocuklar denetimi elinde tutan insanlara ihtiyaç duyarlar
İngiliz psikanalist D.W. Winnicott’a göre, sağlıklı çocuklar denetimi elinde tutan insanlara ihtiyaç duyarlar ama disiplin, sevilebilen ve nefret edilebilen, karşı koyulabilen ve güvenilebilen insanlar tarafından sağlanmalıdır. Çocuklar üzerinde mekanik bir denetim sağlamaya çalışmak hiçbir işe yaramaz; ayrıca korku, uyum sağlamak için iyi bir neden değildir. Gerçek gelişimin ortaya çıkması için geniş bir hareket alanına ihtiyaç vardır ve bunu sağlayan da kişiler arası kurulan canlı ilişkilerdir. Sağlıklı durumda, çocuklar hem kendilerine ve hem de diğer insanlara karşı, her türlü dışsal denetimden nefret edecek kadar güven geliştirmişlerdir ve denetim, özdenetime dönüşmüştür. Çocukların dış dünyaya hazırlanmasından söz ederken, onların iç dünyalarının sağlıklı bir şekilde gelişmesi, zenginleşmesi üzerinde durduk. “Yeterince iyi” bakım sayesinde gelişen güven duygusundan, güvenli bir bağlanma sağlandıktan sonra adım adım gerçekleşen ayrılma, bağımsızlaşma yaşantılarından söz ettik. Bunlar ilk aylarda anne ve bebek arasında, sonrasında babanın da ilişkiye daha aktif katılımıyla aile içinde karşılıklı yaşanan süreçlerdir. Bebek gelişip büyürken, ebeveynler de bu ilişkiden çok şey öğrenirler ve dönüşürler. Bebekleri sayesinde anne baba olurlar onlar da.
Hiç yorum yapılmamış.